Do 05.11.2020
İşçi Hareketinden Kararlı bir Tepki İçin!
Pazartesi akşamı Viyana şehir merkezinde meydana gelen terör saldırısının şoku bizim için hala çok derin. Düşüncelerimiz bu acımasız saldırının kurbanlarıyla birlikte. Saldırı hakkında pek bir şey bilinmese de saldırganların bu acımasız saldırılarla kilitlenmeden (Lockdown) önceki son akşamı geçirmek isteyenleri, restoran çalışanlarını ve yoldan geçenleri vurduğu halihazırda belli. Amaç korku uyandırmak, bölmek ve sindirmekti. Hemşireler, sağlık görevlileri, sosyal hizmet uzmanları ve diğerleri de etkilendi; korona krizinin muazzam yüklerine ek olarak, şimdi kurbanlara ve ailelerine bakmak için tam güçle çalışmaktalar. Viyana Kurtarma ekibinden bir personel temsilcisi gece saatlerinde [haber programı] ZIB’de şunları söyledi: “Tüm meslektaşlarımdan görev için rapor vermelerini ve işyerlerinde bulunmalarını istiyorum. Siyasi olarak, ‘her Viyanalıya bir ambulans ve bir hastane yatağı garantisi veriyorum’ diyen Belediye Başkanı Zilk’ten ilham aldım. Şimdi COVID-19 var ve hatta üstüne de bu terörist saldırısı geldi, ve bu şehir büyüdü ancak ambulans sayısı artmadı. “
İşçi hareketinin bu saldırıya, sağcı İslami köktendinciliğin gerici gruplarına, yöneticiler ve sağın ırkçı araçsallaştırma tehlikesine; teröre, ırkçılığa ve bölünmeye karşı nasıl bir program sorununa şimdi bir cevap bulması gerekiyor.
Aşırı sağcı İslamcı köktenci güçlerin tehlikesi
Saldırının ana hedefinin sinagog olup olmadığı ve asıl nedeninin anti-Semitizm olup olmadığı henüz belli değil. Ancak saldırganlardan en az birinin “İslam Devleti”nin (IŞİD ç.n) destekçisi olduğunu halihazırda biliyoruz. Fransa’da son haftalarda yaşanan terörist saldırılar bize sağcı İslami köktenciliğin işçi sınıfı için oluşturduğu tehlikeyi gösterdi. Bu güçlerden kaynaklanan nefret ve şiddet her zaman öncelikli olarak hedef tahtasına dönen normal işçileri ve gençleri vurur – çünkü zengin ve güçlü insanlar normal nüfusun yaşadığı alanların dışında yaşar ve eğlenir.
Avusturya’da da son aylarda gerici güçler saldırıya geçmeye çalıştı. Yaz aylarında Viyana’daki EKH’de Kürt ve Türk solcu ve sendikacılar 10 faşist Bozkurtçu saldırısına uğradıklarında, bu saldırılara karşı mücadeleyi sürdürenler solcular ve anti-faşistler olurken, şimdi büyük üzüntü mesajları yayınlayan ÖVP (Avusturya Halk Partisi), EKH’nin kapatılması çağrısında bulundu. Şu anda bile, uluslararası olarak, bu saldırılara etkili bir yanıt verebilen yalnızca işçi hareketidir. Yöneticiler büyük konuşmalar yaparlar ve çok etkilenmiş görünürler, ama gerçekte politikalarıyla bu tür saldırılardan sorumlu olanlar kendileri ve hükümetleridir. Sözde “değerlerimizi savunmak” konusunda ise, hükümdarlar tam da bu “değerleri”, yani demokratik temel hakları, 11 Eylül’den kısıtladılar – ne yazık ki Kurz hükümetinin benzer planları olabilir. Fransa ve diğer yerlerdeki “terörle mücadele” önlemlerinin gösterdiği gibi, sağcı İslamcı köktencilerin oluşturduğu tehlike daha fazla baskı ve gözetleme ile azalmıyor. Aksine, ABD önderliğindeki “Teröre Karşı Savaş”, Fransa’da uzun süredir devam eden olağanüstü hal ve göçmenlere ve mültecilere karşı ırkçı ajitasyonun artması, durumu daha da kötüleştirdi, çünkü bunlar toplumun bölünmesine katkıda bulundular. Terörizmle mücadele etmek istiyorsanız, temel nedenlere ve kökenlere inmeniz gerekir. Sağcı İslamcı köktencilerin yarattığı tehlike, daha fazla baskı ve gözetlemeyle azalmaz. Aksine, ABD önderliğindeki “Teröre Karşı Savaş”, Fransa’da uzun süredir devam eden olağanüstü hal ve göçmenlere ve mültecilere karşı ırkçı ajitasyonun artması, durumu daha da kötüleştirdi, çünkü bunlar toplumun bölünmesine katkıda bulundular. Terörizmle mücadele etmek istiyorsanız, temel nedenlere ve kökenlere inmeniz gerekir.
Kurz hükümetinin ve iktidar partilerinin ikiyüzlülüğü
Başbakan (Şansölye) Kurz, İçişleri Bakanı Nehammer ve diğerlerinin bu saldırıdan sonraki sözleri, halihazırda son günlerde “İslamcılığa karşı savaştan” söz eden Fransız hükümetinin söylemine benziyor kısmen. Irkçı kışkırtma ve siyasetiyle Avrupa’daki popülist sağ burjuvazinin önde gelen siyasetçilerinden biri olan Kurz, Avusturya ve Avrupa’daki göçmen ve Müslüman kesimlerin artan dışlanmasından müştereken sorumludur. Kurz hükümetinin politikası, Corona sırasında Akdeniz’de, savaş bölgelerinde, sınır dışı hapishanelerinde ve hastanelerde binlerce cana mal oldu. Irkçılık, dışlama ve nefret her zaman IŞİD gibi gerici güçlerin işine geliyor. Son Viyana seçimlerinde ÖVP, FPÖ ve diğerleri, ayrıca seçim kampanyasında ırkçılığı kışkırtmak için bilinçli bir çaba sarf ettiler: Daha fazla sınır dışı etme, tecrit ve dışlama taraftarıydılar. Federal hükümet aynı zamanda Türkiye ve Suudi Arabistan gibi gerici rejimlerle çalışıyor, Yakın ve Orta Doğu’daki kanlı savaşlarda kullanılan silahları ihraç ediyor. Ve bu hükümet şimdi gerici İslam’a karşı “özgür toplumun” savunucusu mu olmak istiyor? Bu ikiyüzlülük ifşa edilmelidir!
Kurz ve onun gibiler saldırıyı kendi amaçları için kullanmak için mümkün olan her şeyi yapması özellikle iğrenç. Avusturya’daki yöneticiler, özellikle Corona krizinde dikkat çeken ırkçı ve anti-sosyal politikalarından dikkatleri uzaklaştırmak istiyorlar ve “dış düşmana” karşı “ulusal birlik”ten söz ediyorlar. Bu “ulusal dayanışma” konuşmasını en azından Corona krizinin başlangıcından beri biliyoruz. Hepimizin aynı gemide olduğumuz söyleniyor – ancak günlük deneyimlerimiz bunun ne kadar az doğru olduğunu gösteriyor. Tam da şu anda işçi hareketi ve sendikalar bu baskıya boyun eğmemeli. Federal Hükümetin tedbirlerine, hastane yataklarının olmayışına, kriz maliyetlerinin işçi sınıfına aktarılmasına ve bu terörist saldırıya cevaben gelmekte olan baskıcı tepkilere eleştirilerden vazgeçemez. Viyana Kurtarma Servisi personel temsilcisinden kaynak yetersizliğine dikkat çekmesi sadece anlaşılabilir değil, aynı zamanda gerekliydi – daha sonraki raporlarda bu tür kritik noktalardan kaçınılmasını sendika kabul etmemelidir. “İç güvenlik” kisvesi altında devlet baskısını ve gözetimini artırma girişimlerine hazırlanmalıyız. Artık hemşirelere, sağlık görevlilerine ve diğer acil servislere teşekkür eden politikacılar, bu meslektaşların felaket çalışma koşullarından, ekipman ve finansman eksikliğinden de sorumlu olanlardır. Şimdi polis için daha fazla para talep eden ve bunu karara bağlayacak olan aynı kişiler son aylarda sağlık hizmeti için herhangi bir ek fon ayırmamış ve bu nedenle korona ölümlerinden de sorumludur.
Terörizmin nedenleri
Savaşlar, silah ihracatı ve Avrupa ve ABD hükümetlerinin kışkırtmalarıdır sağcı İslami köktenciliği bu kadar büyüten. Irak, Suriye ve diğer ülkelerden kaçan insanlar, bu savaş koşulları altında büyüyen aynı terör ve terörist rejimlerden kaçıyor. Faillerin kim olduğundan bağımsız olarak, artık mesele terörün üzerinde yükseldiği zemini kaldırma meselesi olmalı. “İslam Devleti” gibi gruplar, yıllardır sistematik olarak ayrımcılığa uğrayan Avrupa’daki göçmenlere ve Müslümanlara yaslanıyor. Gazeteci Karim El-Gawhary bunu bir Facebook gönderisinde açıkça ifade etti: “IŞİD’in çevrimiçi dergisi Dabiq’in 2015 tarihli bir manifestosunda, militan İslamcıların kendileri için kullanmak istedikleri bir dinamik anlatıldı. Fikir nispeten basitti. Avrupa ve Batı’daki her İslamcı saldırıda, orada İslam karşıtı ruh hali büyüyor. Sonuç, kutuplaşma ve Müslümanlar ve gayrimüslimler arasındaki bir arada var olmanın yenindiden belirlendiği o zamanki adıyla “gri bölgenin ortadan kaldırılması” olacaktır. Batı’daki Müslümanların dışlanmasıyla, bunlar militan İslamcıların ve ideolojilerinin kucağına daha kolay sürülebilirler ve devşirilmeleri kolay olur.”
Siyasetin en azından bir kısmının kasıtlı olarak körüklediği saldırılar sonucunda Avusturya’da ırkçılık artarsa, saldırganlar amacına ulaşmış demektir. Bu tür saldırıların ırkçı bir şekilde araçsallaştırıldığını ve bunun da onların eline geçtiğini çok iyi biliyorlar. Irkçılığın artması, ama aynı zamanda kapitalist sistemin küresel krizinin neden olduğu artan sosyal sorunlar, çeşitli türlerdeki gerici güçlerin kendilerini kurtarıcılar olarak sunabilecekleri ve ideolojileri için devşirebileceği anlamına geliyor. Avusturya’da da yoksulluk, işsizlik, sosyal zorluklar ve [gelecek] beklentilerin eksikliği, özellikle tamamen geride bırakılan ve dışlanan bir nesil arasında sağda radikalleşmelere yol açtı – İslami köktencilik bu madalyanın bir yüzü, Avusturya sağcı aşırıcılığı ise diğeridir. Hıristiyanların mutlak çoğunluğunun Christchurch saldırganlarıyla hiçbir ilgisi olmadığı gibi, Müslümanların mutlak çoğunluğunun da terörle ilgisi olmadığı bir gerçektir. Ancak, birçok Müslümanın kendilerini açık bir şekilde bununla arasına mesafe koymaya mecbur hissetmeleri ırkçı hava hakkında bir şeyler söylüyor (adına terör uygulanmış diğer dinlerin takipçileri bunu yapmıyor). Aşırı sağcı terörü ister faşist ister İslami köktendinci terör olarak gelsin, işçi hareketi tarafından karşı konulmalıdır. Suyun yönünü çevirmek için bu öfkeyi bu sisteme yönlendirecek sol bir alternatife ihtiyaç vardır. Şu anda ihtiyaç duyulan şey teröre, nefrete, nefret söylemine ve ırkçılığa karşı etkili bir programdır: Daha fazla sosyal para, iş, daha yüksek ücretler, eğitim ve sağlık için daha fazla para, her türlü ırkçılığa, cinsiyetçiliğe ve ayrımcılığa karşı mücadele, Avrupa savaş politikasına ve silah ihracatına son ve ABD emperyalizmi ve işçi sınıfının birliği için sol ve sendikalardan bir atak.
Gençlik merkezleri ve benzeri tesisleri için daha fazla paraya ihtiyaç var çünkü bunlar özellikle Corona krizi sırasında gençlerin sosyal izolasyonunu kıran yerler olabilirler. Okullara ve eğitim kurumlarına yapılan milyarlarca yatırım, daha fazla personel, daha fazla öğretmen ve sosyal hizmet görevlisine ihtiyaç var. Acil servislerin ve sağlık sektörünün genişletilmesi ve finanse edilmesinin yanı sıra daha fazla personele acil ihtiyaç vardır. Bunların zaten “normal koşullarda” sınırlı olmaları kabul edilemez, ancak kriz durumlarında sorunsuz bakımı garanti edebilmek için yeterli kaynağa ihtiyaçları vardır. Artık silah ihracatı ve Türkiye, Suudi Arabistan vs.’de köktenci terörün destekçileri ile işbirliğine son. NATO ve diğer savaşan ülkelerle tüm askeri işbirliğini durdurun. Özellikle gençlerin gerçek ve yaşanabilir bir geleceğe sahip olmalarını sağlayacak bir ekonomiye ve topluma ihtiyaç vardır.
Dayanışmayı büyütmek
İşçi sınıfının ezici dayanışması tam da bu saatlerde hissedilebiliyor: Ölüm riski altında iki yaralı insanı kurtaran iki genç adam (ki bu, burjuva medyasında neredeyse hiç yer almıyor ya da hiç bildirilmiyordu, belki de kendileri Müslüman oldukları için), sayısız insan, apartmanını sığınak olarak sunan, acil servis çalışanları ve çok kısa sürede hazır olan gönüllüler vb. Benzer dayanışmaları Almanya, ABD ve başka yerlerde aşırı sağcı terör saldırılarının ardından da gördük. Bağlılıkları, sempati ve dayanışmalarıyla insanlar, bağlılıklarının terör ve nefretten daha güçlü olması gerektiğini ve olabileceğini gösterdiler. Buraya dayanmalıyız. Yöneticilerin menfaatine “ulusal kenetlenme” anlamında devlet yasını tutmak yerine, işçi hareketinden ve sendikalardan kararlı bir tepki gerekiyor.
Solcular, anti-faşistler ve sendikaların terörizme, ırkçılığa, nefret söylemine ve sebeplerine karşı bir miting çağrısı yapmaları önemli bir işaret olacaktır. Sendika, köken, ten rengi ve din ne olursa olsun işçi sınıfının birliğine güçlü bir sinyal göndermek için kısa grevler de düzenleyebilir. Bir sendika eylem planı, gerçek suçluların ve bu tür zulümlerin nedenlerinin ifşa edilmesine yardımcı olabilir. Kapitalizm, küresel çapta en derin krizinde ve her gün insan hayatına mal olmakta. 2020, bu çürümüş sistemin gerçek yüzünü hepimiz için acımasızca ortaya çıkardı. Bu sistemin geleceği yok, salgın, terör, savaş, nefret ve sefalet üretiyor. Bu kapitalist barbarlığa karşı, biz, yani işçi sınıfı kararlılıkla, uluslararası ölçekte ve sosyalist bir alternatif perspektifiyle mücadele etmek zorundayız.